Bu yazıda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile ilgili Musa Mert tarafından kaleme alınan genel bir değerlendirmeye yer verilecektir.
1. Müfredatın sıkça değiştirilmesi hem kurumsallığa hem de elde edilen kazanım ve tecrübelere bir katkı sağlamamaktadır. Buna bağlı olarak yeni program Din ve Değerlerle ilgili derslerin müfredatında köklü değişiklikler getirmediği gibi müfredatı daha karmaşık bir hale getirmiştir.
2. Yeni öğretim programının temelini UNICEF ile hazırlanan K12 Beceriler Çerçevesi Türkiye Bütüncül Modelinin oluşturduğu anlaşılmaktadır. Beceriler ve süreç bileşenlerinin büyük oranda farklı ülkelerin beceri çerçevelerinden tercüme yoluyla oluşturulduğu izlenimi edinilmektedir. K12 Beceriler Çerçevesi Türkiye Bütüncül Modelinin kaynakçasına bakmak bunun için yeterlidir. Yeni programda, özellikle ortak metinde herhangi bir kaynakçanın yer almaması ve hazırlayanların belli olmaması önemli bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır.
3. Yeni kavramlar içeren müfredat dil ve anlatım açısından anlaşılır değildir. Bilinen oturmuş kavramlar yerine yeni kavramlar üreterek aynı şeyleri söylemenin programa bir katkısı olmadığı düşünülmektedir. Becerilerin öğrenme çıktısına dönüştürülmesinde zorluklar yaşandığı anlaşılmaktadır. Mevcut programdaki kazanımların sade, anlaşılır ve net dili, yerini karmaşık beceri ve süreç bileşenlerine bırakmıştır.
4. “Yerli ve milli”, “yetkin ve erdemli insan”, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” gibi ifadelerle lansmanı yapılan müfredatın Din öğretimiyle ilgili felsefesinin “dini öğrenme” yaklaşımı yerine “dinden öğrenme” ve “din hakkında öğrenme” gibi çok kültürlü toplumlarda uygulanması önerilen seküler yaklaşımlara dayanması çelişki oluşturmaktadır. Örneğin DKAB ortaöğretim programı metninde tevhit iki, ahiret dört, nübüvvet iki defa geçmektedir. Bunun yanında ahiret konusu bir ünite hatta konu başlığı olarak yer almamıştır.
5. Yeni programın temel iddialarından biri sadeliktir. Fakat önceki programla karşılaştırıldığında sadeleşme yerine kazanım yükünün arttığı rahatlıkla görülebilir. Kazanımlar yeni programda, öğrenme çıktıları olarak yer almakta, öğrenme çıktıları da beceriler ve süreç bileşenlerinden oluşmaktadır. Bu durumda kazanım sayıları üç kata yakın artmış görünmektedir. Önceki öğretim programında öngörülen kitap forma sayılarının yeni öğretim programında artmış olması da sadelik iddiasını gölgelemektedir.
6. Öğretim programı incelendiğinde becerilerin ölçme değerlendirme süreci de kazanımların ölçme değerlendirmesinden farklı olduğu görülecektir. Dolayısıyla hem müfredat konusunda hem de bu konuda öğretmenlerin sıfırdan başlayan bir eğitim sürecinden geçmesi gerekmektedir.
7. Erdem-Değer-Eylem (EDE) Modeli, program geneline eklemlenmiş izlenimi vermektedir. Bu model de oldukça ayrıntılı göstergelerle ifade edilmiş, karmaşık bir süreç içermektedir. Bu da erdem ve değer kazandırmayı zorlaştıran bir durumdur.
8. Bu program, öğretmeni ve öğrenciyi mekanik bir örgü içerisinde görmekte ve özgürlük alanı tanımamaktadır.
9. Okul Öncesi Eğitim Programı Alan Becerileri başlığı altında yedi alan becerisi verilmiştir. Bunlar içinde Dinî ve Ahlaki Gelişim alanıyla ilgili becerilerin yer almaması, vadedildiği ve beklendiği gibi bir içeriğe sahip olmaması ayrı bir hayal kırıklığı sebebidir.
10. Sonuç olarak bu haliyle yeni tasarlanan bu müfredattan vazgeçilmesi ülkemiz için daha hayırlı olacaktır.